Sanatçı Haluk Akakçe “Keşke Zamanı Geri Alabilsem” sergisi ile Temmuz - Eylül 2020 tarihleri arası Club Marvy’nin sanat mekanı Atelier Marvy’ de.
Temmuz - Eylül 2020 ‘Art Residency’ programı kapsamında sanatçı Haluk Akakçe’yi konuk ediyor.
İşlerinde değişim, transformasyon temalarını ele alan Akakçe, ‘Keşke Zamanı Geri Alabilseydim... / I Wish I Could Go Back In Time...’ isimli sergisinde, izleyiciyi zaman ve mesafe olgularının bulunmadığı paralel bir dünyaya götürmeyi vaat ediyor.
Sanatçıların kendilerini belli kalıplarla, ifade biçimleriyle sınırlamaması gerektiğine inanan Akakçe’nin sergide yer alan yeni işlerinde izleyiciyi birçok sürpriz bekliyor.
Keşke Zamanı Geri Alabilsem Hakkında
“Kendimin tanımlanamaz ve taklit edilemez olduğuna inanıyorum.
Hissederek yaptığınız her iş, bakanlara da o hissi veriyor.
Sanat öyle bir şey ki, hiçbir zaman sizi hayal kırıklığına uğratmaz.
Hayal kurmayı hiç bırakmadım. Hayal kurarım ve sanatımla gerçeğe dönüştürürüm.
İnsanların gözünden kaçanlar bana ilginç gelir. Her renge yakınlık duyarım. Duvar kağıdından tutun, kül tablasına kadar birçok obje bana malzeme olabilir. Hayatımı, yalnızlığımı, kalabalıklığımı hissederim.
Benim sanatta ilgimi çeken şeyler, daha ziyade insan tecrübesi, yani içsel tecrübedir. Din, dil, ırk, cinsiyet, yaş, coğrafya sınırlarının ötesinde, hislere hitap eden tecrübelerden söz ediyorum. Yani gerçek etki, sizde bıraktığı duygu... Ama gel gör ki, çok da estetik bir iş yapıyorum. Mimari altyapıdan geldiğim için epey savaş verdim bu konuda.
Benim işim güzellik. Güzel olan şeyleri ve güzelleştirmeyi seviyorum. Güzelliğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Aslında sanatta da sözler var. Kendi lisanını, alfabeni oluşturuyorsun ve onun da kendi kuralları var. Sanatla daha farklı algılara hitap ediyorsun. Büyük bir değişim içindeyiz. Yeni dünya neler getirecek hep birlikte göreceğiz. O yüzden hayal kurmaya, üretmeye, sanata devam…”
Haluk Akakçe
Club Marvy’nin sanat mekanı Atelier Marvy, 2019 yazındaki son sergisinde
sanatçı Kemal Özen’i ‘residency’ programıyla ağırlıyor. ‘Transgresyon’ adlı sergide sanatçının önceki işlerinin yanında Club Marvy bünyesindeki atölyede ürettiği eserleri de sergilenecek.
“Kurgulanmış bir dünyanın içine doğan bizler, gerek zekamız gerekse becerilerimiz ile birbirimizden ya önde olduk ya da geride kaldık, tıpkı kurgulanmış oyunlarda olduğu gibi...
Antik dönemden günümüze değin ne oyunlar geldi, sonra da zamana, koşullara yenik düşüp gitti. Bu yok oluşlarla beraber zekamızı başka türlü kullanmak için yönlendirilmeye mi başladık? Zaman dediğimiz kavram tükenmeye, küçülmeye, imgeleştirilmeye mi gidiyor? Nerede o eski çocuk oyunları dediğinizi duyar gibiyim; hem zekanın hem de becerinin devrede olduğu, o güzelim oyunlar....
İşte şimdi hayatımızda bir toplama-çıkarma yapmanın vakti. Kalanlarla minimal dünyalarımızda kendi kurmacalarımızı yarattığımız bir dünyaya merhaba!”
“Günümüzde özel alanların çoğalması, kamusal alanların yok edilerek daraltılması bireyi yaşamın zor olan yüzü ile karşı karşıya getirmektedir. Kent kültürünün vazgeçilmez cazibesinden hareketle; birey yaşamını sürdürmek zorunluluğuyla zamanla yarışmak durumundadır.
Mekanların ve sosyal alanların kamudan uzaklaştırılarak doğanın tahrip edilmesi, gökdelenlerin yükselerek etrafımızı kuşatması olağan bir durum olarak kabullenilmiştir.
Herkesin izlemeye zorlandığı film ve dizilerdeki insanlar gibi tüketime dayalı görsel ve işitsel imajlar, kişileri bu imajlarla bütünleşme çabasına itmektedir. Tüketimin amacına ulaşması, görünürlük olarak rahat ulaşılabilmesi için sahne olarak kullanılan kentler; kendini bulmaya çalışan bireylere benzerken, bireyler de inşa ettikleri kentlere benzemeye başladılar. Böylece kafesleri andıran, geceleri ışıklandırılan, heybetli ve cazibeli hale getirilerek görsel bir şölen olarak sunulan sanal kentler, ışık kirliliğinin yanı sıra yalnızlığın sahnesi olarak kabul edilen bu alanlarda geçen yaşamlar; kent ve bireyin kimliksizleşmesine işaret etmektedir.
Dolayısıyla bu durum insana kapı eşiğinden içeri girmeden önce dış dünya ile olan bağını dışarıda bırakma umudunu ya da kapıyı kapatıp dışarıdaki gerçeklerle yüzleşme hallerini, ‘dört duvar’ arasında muhakeme yaparak zamanı geçirmeyi, ‘kendi ile baş başa kalma’, ‘kendini yaşama’ ve ‘insanın kendini bulması’ ihtiyaçlarını yaşatır.”
Resimlerinde kendi bedenini ve yüzünü biçim olarak ele alan Rugül Serbest, “Her Şey Seninle İlgili” sergisinde, ruh ve duygu durumlarını kendi içinde tartışıyor. Bedeni üzerinden hissettiği ruh durumlarını ve düşüncelerini yansıtmaya çalışan Serbest, betimlemek için değil, kavramak ve nüfuz etmek için resmediyor.
Resimlerinde özellikle, resim, fotoğraf ve sinema arasındaki ilişkiyi inceleyen Mustafa Özbakır, “Sessizlik” isimli solo sergisinde filmlerden seçmiş olduğu sahneleri, kendi ruhsal durumunu, çevresini ve endişelerini yansıtarak sanat yapıtına dönüştürüyor.
'Cristina Bowerman by Sıtkı Kösemen' isimli proje , hem ünlü şefe merhaba niteliğini taşıyor hem de sanatçı Sıtkı Kösemen yorumuyla Club Marvy doğasının izlerini yansıtıyor. Kösemen bu projeyle Club Marvy'nin görsel gücünün belkide en önemli unsuru olan doğayı kendine özgü bir seçkiyle yorumluyor.
“2017’de açmış olduğum ‘Yeşili Doldurmak’ sergisinin devamı niteliğinde olan bu sergide, yeni işlerimi de dahil ederek modern insanın yaşam alanlarındaki peyzaj imgelerine odaklanarak, onun doğa ile olan sorunlu ilişkisini çalışmalarımın merkezine alıyorum. Kompozisyonlarımda farklı şehir ve ülkelerde karşılaştırdığım insan üretimi doğa düzenlemelerini yeniden yorumluyorum. Sergide daha önceki serilerimde tanıdık gelebilecek mermer imgelerini barındıran kimi işler de yer alıyor.
Doğanın kendi işleyişinden bağımsız olarak, onun insan denetimi ve kullanımı altındaki dönüşümüne dikkat çekmek istedim. Doğaya yaptığımız ağır tahribatla birlikte ona olan ihtiyacımız da her geçen gün artıyor ve bu ihtiyacı ise yapay doğalar inşa ederek karşılamaya çalışıyoruz. Geçmiş peyzaj geleneğinden daha farklı olan bu yeni doğa anlayışı asıl odak noktamı oluşturuyor. Bu yolla kendi yarattığımız yapay doğalarımız içinde güvenlik alanlarımızı yaratmaya çalışıyoruz. Bu manzaralar, kimimizin irkilerek baktığı, kimimizin ise fark etmeden sahiplendiği bir doğa oluşumuna dönüşüyor.
Peki gerçekten yarattığımız bu suni doğayla ilişki kurabiliyor muyuz? Onu ne kadar özümsüyoruz?
Bu bizi ne kadar güvende tutuyor? Yabani doğa ve bizim onun üzerine yaptığımız şu anki peyzajların arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Biz yeşili nasıl dolduruyoruz, bu temada sormak istediğim temel soruların başında bunlar geliyor…”
“Günümüzde demokrasiyi, barışı, bilimi, sanatı savunmak, iyi yaşam ilkelerini hayata geçirmek büyük cesaret ister hale geldi. Adalet, eşitlik ve özgürlük kavramları, insanlığın vazgeçilmez ve tartışılmaz toplumsal dinamikleri yaşamın her alanında bir zorunluluktur.
Bunlara sahip çıkabilmek ise ifade özgürlüğünden yaşam hakkına kadar her şeyi kapsıyordu. Şimdi ise bu ilkeleri talep ediyor olmak, sıradan olabilecek bir durumu sıra dışı hale sokan güce karşıt ve bu ilkeleri arzulayan özneleri de kahramana dönüştüren bir sürece işaret ediyor.
Söz gelimi hayvan haklarını savunuyor olmak, bu canlıları uygun koşullarda yaşatabilme arzusu bile sorunlu bir davranış biçiminin örneği olarak algılanır oldu. Tüm bu arzuları içinde taşıyan bireyler, Don Kişot gibi yel değirmenlerine saldıran deliyi andıran, macera peşinde koşan varlıklara dönüştü. Meseleye bu açıdan bakınca bugünün sanatçıları, sanat severleri, artık Don Kişot misali varoluşsal bir gerçeklikle hayata karşı konumlanıyor.”
Fotoğrafın keşfinden günümüze, ışık ile oluşan görüntüyü kaydedebilmek için sayısız yöntemler geliştirilmiş ve bu yöntemlerin bazıları zaman içerisinde önemini yitirmiş, birçoğu ise fotoğraf endüstrisinin sunduğu yüksek karlı ve oldukça standardize edilmiş seçenekler karşısında tutunamamışlardır.
“Alternatif fotoğraf” terimi bugün ticari üretimi olmayan tarihi fotoğraf tekniklerinin büyük bir kısmına verilen bir isimdir. 1960larda alternatif fotoğraf, fotoğraf endüstrisinin tekeline ve sınırlı ürünler üzerine uzmanlaşmasına karşı bir slogan olarak doğmuştur.
Alternatif fotoğrafçılık gerek eski gerekse yeni fotoğraf tekniklerini barındıran uçsuz bucaksız bir dünya sunar. Günümüzde birçok fotoğrafçı özgürlük, ilham ve özgünlük arayışıyla 19. yüzyıl fotoğrafının nesnel gerçekliği ile uğraşmayı tercih ediyor. Teknolojiye başkaldırının hala mümkün olması ve bunun sonundaki eşsizlik düşünüldüğünde, Sir John Herschel'in gölgesinin her daim fotoğrafın üzerinde olmasını dilemek kaçınılmaz oluyor.
Sergide, Ka Fotoğraf Geliştirme Atölyesi'nde alternatif baskı tekniklerini kullanarak fotoğraf çalışmalarına devam eden dokuz sanatçının işleri yer alıyor.
Fotoğraf, video ve performans işleri üreten ve kimlik temsilleri üzerine çalışan sanatçı Özlem Şimşek, görünüşünü makyaj, jestler ve kostümlerle manipüle ederek Osmanlı-Türkiye toplumundan kadınlar olarak tebdil-i kıyafete girer ve kadınlığın/kadınsılığın Türkiye’deki tarihsel ve toplumsal inşaasının ardındaki arzu kategorilerine dair performatif bir araştırma yürütür. “Kırık Anlatılar” Şimşek’in modern Türkiye resminin önemli tablolarındaki kadınların kılığına girdiği “Otoportre Olarak Modern Türkiye Resmi” serisinden işleri barındırıyor.
ÇAPKIN RESİMLER, LATİF GÖRÜNTÜLER
Çok eski geleneği olan bir hal sanatıdır cam altı resim geleneği, camın arka yüzüne ren k renk boyanır defalarca aynı konular, kimi zaman renkli yaldızlı kağıtlara bezenir, camın ön yüzünde görünür hikayeler. Kimi zaman bir 'Şahmaran' olarak, kimi zaman da 'Amentü Gemisi' olarak. Eski dönemlkerde dükkanlarda duvarları süsler uğur getirmesi için, gelinlerin çeyizlerinde yer alır 'Tılsım' olarak.
Oysa Mevlüt Akyıldız'ın aynı tekniği kullanarak yapmış olduğu fakat geleneksel konulardan uzak, ironik bir yaklaşımla boyadığı camaltı resimlerinde her seferinde birbirinden farklı hikayeler görünür. Yine bu resimlerde çoğunlukla eski zamanlardan kalma belki de hikayelerini hiç bilmediğimiz, eskimiş yaldızları ile yorgun çerçeveler yeniden hayat bulurlar ve bu eğlenceli resimlere daha farklı bir zenginlik katarlar.
Tarihin kaydettiği en bilinen uluslararası çapkın Casanova'nın bizim coğrafyamız ve kültürümüzdeki halleri ve göz koydukları cins-i latifelere davranışları, Mevlut Akyıldız'ın boyadığı, güleriz ağlanacak halimize misali komik ve eğlenceli camaltı resimlerinde ve kağıt üzerine karışık teknik çalışmalarındaki komik bir hikayesidir 'Casanova'nın Gönül Defteri.'
18 Mayıs - 24 Haziran tarihleri arasında Club Marvy'de izleyicilerle ilk kez buluşacak olan Mevlut Akyıldız'ın Casanova'nın Gönül Defteri'nde Casanova Kazım'ın ilan-ı aşk trafiği içinde gönlünü kaptırdığı, abayı yaktığı kadınlara dökmüş olduğu diller, her resmin katman katman anlattığı hikayelerin arasında hoş bir yolculuk bekliyor izleyenleri.
Değerli Misafirimiz;
E-Bültenimize abone olarak Club Marvy hakkındaki en son haberlerin, sizlere özel düzenlediğimiz kampanyaların ve otellerimizdeki yeniliklerin belirli aralıklarla kayıt olduğunuz e-posta adresinize gelmesini kabul etmiş oluyorsunuz.
Dilediğinizde size gönderdiğimiz e-postada bulunan linki kullanarak e-bülten aboneliğinizi sonlandırabilirsiniz.
E-Posta adresleriniz sizin güvenliğiniz ve haklarınız için tamamen gizli tutulmakta, üçüncü şahıslarla asla paylaşılmamaktadır.
BİZE KATILIN Son haberler, etkinlikler ve özel fiyatlar